31 Aralık 2008 Çarşamba

sokaklar(da kayboldum!)



Güneşli bir pazartesi günü, izinliyim. Sabahtan Hemingway müzesine gittik, dönerken Havana merkezinde indim, biraz dolaşıcam dedim. Niyetim biraz fotoğraf çekip taksiye binip geri dönmek. Denize paralel yürüyerek yolumu bulabileceğimi zannediyorum, dolayısıyla o istikamette yürüdüm hep. Ama kendimi kaptırmışım herhalde, en son biraz dinlenmek için küçük bir kafede oturduğumda -ki yaklaşık 4-5 saat sonra- , turistik Havana'dan epey uzaklaştığımı, çat pat İspanyolca, yarı İngilizce çokca da vücut diliyle denizle alakasız bir yerde olduğumu öğrendim orada oturan iyi niyetli Kübalılardan. Bir çocuk benim için 15 dakika kadar taksi bulmaya çalıştı, sonra güvenli bir şekilde taksiye bindirdi ve eve gönderdi. Eve geldiğimde boynumda gezdirdiğim fotoğraf makinem yüzünden tutulmuştum. İşte o günden arta kalanlar:









Havana'da evlerin, binaların ya da herhangi bir duvarın üstünde genellikle resimler yapılmış, yazılar yazılmış. İnsanlar kendilerini özgürce(!) ifade etmişler:











Bu resimdeki 5'linin resim ya da fotoğrafına Havana'nın her yerinde rastlanıyor.1998 yılında Küba Devleti’nden Clinton’a terörizme karşı işbirliği konusunda yazılan bir mektubun ciddiye alınması sonucunda FBI ile Küba Gizli Servisi arasında bir bilgi alışverişi olmuş.Küba, bu mektupta Miami'deki çetelerin faaliyetlerine ilişkin olarak edindiği bilgileri ABD ile paylaşmış. Bir ABD güvenlik heyeti 1998 Haziran’ında Havana'yı ziyaret etmiş. Bu ziyaretten iki ay sonra 12 Eylül 1998’de, Miami'deki terörist grupları yargılaması gereken ABD, görevleri sadece bu terörist grupların faaliyetleri hakkında bilgi edinmek olan 5 Kübalı'yı, ABD karşıtı casusluk yapmakla suçlayıp tutuklamış ve çok ağır cezalar verilmiş. Kübalılar da sokaklara, evlere yaptıkları bu resimlerle Küba Beşlisi'ne hayranlık ve hasretlerini dile getirip,onlara er ya da geç kavuşmayı umuyorlar. "Volveran" yani "Geri dönecekler!"...



30 Aralık 2008 Salı

(tuhaf) ihtiyar adam ve deniz




Nobel'i aldığı İhtiyar Adam ve Deniz'i Küba'da yazmış Hemingway. Savaşlar görmüş, dünyayı dolaşmış, sık sık avlanmış, bir sürü kadını olmuş,çok tutkulu bir yaşamın ardından da 1961 yılında kendini av tüfeği ile vurarak intihar etmiş. Havana'daki evini görünce, insan böyle bir yere sahip olduktan sonra neden intihar eder diye düşünüyor ister istemez. (Adem abi, "bunlar ailece intihar edenlerden. babası da, dedesi de intihar etmiş" dedi. )( Silahlara Veda'da da şöyle yazıyor aslında: Bazen savaşta ön saflarda büyük bir gürültü duyarsın, ben de aynı gürültüyü duydum; ardından ruhumun sanki bir mendilin cepten çekilişi gibi benden çekildiğini hissettim. Son olarak ise ruhumun bir bütün halinde tekrar bedenime döndüğünü fark ettim ve de o andan itibaren benim için ölüm yoktu.)




Evinin bahçesi milli park olabilecek büyüklükte, dekorasyonu bugün yapılan evlerden bile güzel. Bahçede 4 katlı kule gibi yapıda, Hemingway'in 40 kedisinin yaşadığı söyleniyor.Evin fotoğraflarını çekmek için ayrıca para istedikleri ve ben de cüzdanımı arabada bıraktığım için pek fotoğraf çekemedim. Ama sonra, Havana'nın içinde Hemingway'in sık sık gittiği söylenilen ve anısına bara bir heykelini kondurdukları Floridita isimli barda, en çok sevdiği içki olan Daiquiri (rom,buz,hindistan cevizi) içtim bir kadeh. Şerefinize!

ve diğer kadınlar

Pazar günü bir konsere gittim. Burada yemekler güzel değil, sokaklar bakımsız, en yeni otel bile 80'lerden kalmış gibi, insanlar yoksul ama sanat deyince akan sular duruyor. Hükümet yolları yenileyeceğine konser salonu yaptırıyor, resim atölyesi açıyor, tiyatro turneleri düzenliyor. Bu konser de devrimin 50. yılı şerefineydi. İlk yarıda muhteşem bir senfoni orkestrasının yorumladığı klasik müzik, ikinci yarıda ise Kübalıların en ünlü ses sanatçılarından biri olan Omara Portuondo'yu dinledik. 80 yaşındaki Omara, büyüleyiciydi. Güçlü sesinde en ufak bir kayıp olmadığı gibi, her şarkısından sonra ayakta alkışlayan seyircileri kırmayıp 3 şarkı daha, orkestrasız, saf sesiyle söyledi, söyletti. Şiddetle tavsiye ederim, sözlerinden hiçbir şey anlamasam bile, Omara çikolata pembesi bir şiir gibiydi...



Kadınların dünya nüfusunun çoğunluğunu oluşturduğu Küba profiline bakınca da anlaşılabiliyor. Otobüste, markette, sokakta, plajda en çok görülen şey kadın :) Genç olanlar, her ne kadar fakir de olsalar makyaj ve özellikle manikürden geri kalmıyorlar. Yaşlı olanların ise en büyük zevki, sokakta oturup gelen geçene bakmak. Turist görürlerse de para istemek.





Bertha'yla sokakta tanıştım. Elçiliğin bulunduğu cadde, güzel bir peyzaj ve oturulabilecek banklara sahip. O banklardan birinde oturmuş Türkiye'den getirdiğim (ne kadar da iyi etmişim!) şamfıstıklarını yerken etrafa bakınıyordum. Bertha da yürüyordu. İkimiz de birbirimize baktık bir süre, sonra ben şamfıstık ikram ettim. Çok düzgün bir İngilizceyle teşekkür edince şaşırdım, çünkü burada İngilizce bilen bulmak çok zor. (birkaç kere marketteyken, baktım nasıl olsa İngilizce de anlamıyorlar, Türkçe konuştum, anlaştık neticede :) Nereli olduğumu sordu Bertha, Türkiye'denim deyince yüzü aydınlandı, ne kadar güzel bir tesadüf bu dedi. Meğer cebinde bir Türk arkadaşına yazdığı mektupla dolaşıyormuş. Bir Türk'e rastlarsa vermek için. Sonra yanıma oturdu Bertha ve başladık konuşmaya. Bir süre sonra Fransızca konuşmaya başladı, Fransızcası da kusursuzdu. Meğer buradaki Alliance Française'de öğretmenlik yapmış 20 yıl boyunca. Ancak devrim karşıtı olduğu için, seçtiği metinler, okuttuğu şiirler hep özgürlük kavramını anlatan şeyler olduğu için (l'expression libre, l'idée de liberté, les chansons que je choisissais refletaient mon amour pour la liberté), diğer Kübalılar gibi itaat etmediği için, kendi kocası tarafından ihbar edilmiş ve tutuklanmış. (burada devlet kendi ailenize bile güvenmeyin diye sıkı sıkı öğütlüyormuş. Ve kendi babasını, annesini, kardeşini ya da eşini 'bu devrim karşıtıdır' diye polise ispiyonlayan bir çok insan varmış). Sonra işinden atılmış, adı devrim karşıtına çıktığı için kimse bir daha da iş vermemiş. Zaman içinde, şu anda 62 yaşında olan Bertha ve oğlu birkaç defa daha tutuklanmışlar. Şimdi burada tanıştığı turistlerin yardımıyla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Tek hayali ise, babasının doğduğu Karayip adası Antigua'ya gidebilmek. Küba, oğlu ve Bertha için Antigua vizesini Ocak sonuna kadar vermiş. (burada herkes her istediği zaman yurtdışına çıkamıyor. Ancak davet edilirse ve geri döneceğine dair garanti verirse, belki, izin veriyorlar. Giden de çoğu zaman geri gelmiyor). Bertha, Ocak sonuna kadar alması gereken uçak bileti için (iki kişi 1200 $), Havana'da tanıştığı turist arkadaşlarına mektuplar yazıyormuş. Ancak şimdiye kadar geri dönen olmamış :(


Benim tek varlığım yılbaşı için aldığım Milli Piyango biletim. Umarım Bertha'ya da yarar.









26 Aralık 2008 Cuma

kadınlar




Barda tek başına duran bir erkeğin çevresini kızların sarması birkaç saniye sürüyor. Kızların çoğu güzel ve fettan. Gördükleri herhangi bir yabancı erkeğin yanında başka bir kadın olup olmadığını umursamadan, derhal yanına sokuluyorlar. Önce bakışmalar, yerli olmadığından emin olduktan sonra yaşanan sevinç (çünkü turist eşittir dolar), adam kızı beğenirse gülüşmeler ve çat pat ispanyolcanın yanında bol rom takviyeli mutlu son. Bu kızların aileleri de kızlarının neler yaptığını biliyor, hatta teşvik ediyor. Çünkü yıkılmaya yüz tutmuş evleri için karaborsadan kum almak lazım, ağabeyin babadan kalma eski arabayı modifiye etmesi için paraya ihtiyacı var ya da kızların canı biraz eğlenmek istiyor... Burada o kadar normal karşılanıyor ki, sebep aramaya da gerek yok aslında... Flört hayatın içinde ve ücretsiz!
Yasmin... 22 yaşında. üniversitede 'ticaret' okuyormuş. Dünya tatlısı, dünya güzeli. Çok az İngilizce biliyor. Boş vakitlerinde diskoya gidip, yabancı erkeklerle sohbet ediyor, annesi için Holywood marka mentollü sigara almalarini rica ediyor, eğer anlaşabilirlerse de hoş vakit geçirmelerine daha çok yardımcı oluyor.







sagdan soldan

Fidel, Hugo, Che, Kübalılar ve ben :)

İngiltere 1770lerde bin gemilik bir donanmayla Havana açıklarında belirmiş. Havana'nın buna karşı koyması mümkün olamamış. Bu çıkarmayı hatırlamak için her gece 8.45'te şehrin her noktasına hakim olan kalede top atışı yapılıyor. Bunlar da o atışı yapacak peruklu askerler :)



Bu meydanın adı Florida Meydanı. İspanyollar, İngilizlere Florida'yı vermişler, karşılığında Küba'yı almışlar.






ordan burdan


"Devrim: birlik, bağımsızlık, asla yalan söylememek ve ahlaksızlık yapmamaktır" demiş Fidel (Castro). Ama, cümlenin anlamından emin olmak için sorduğum ve devrimi yapan kişiyle aynı adı taşıyan Fidel, cevap vermeden önce düşünceli biçimde güldü.




Havana'nın 50 km. uzağında bir köye gittim. Köyün plajı var diye heveslendik, acaip bozuk yollardan zorlana zorlana denize ulaştık. Deniz leşti :( ama pelikan sürüsü, kuşlardan korkan benim için bile ilginçti :)






Bu da geleneksel Küba yemeği. Karafasülye ve pilav :) Pek yemek kültürleri yok demiştim di mi?

24 Aralık 2008 Çarşamba

solo gezmelere devam



Havana'da kaybolmak çok zor, tabii ki gideceğiniz adresi bildiğiniz sürece.
Her sokağın başında, denize paralelliğine göre caddelerin ve sokakların numaraları yazıyor. Burası 3. cadde, 40. sokak. Taşın üstündeki Bucanero birası, bizim Efes'e benziyor, güzel.






23 Aralık 2008 Salı

22 Aralık Pazar, Solo

Pina Colada. Harika! (ananas, hindistan cevizi, rom ve buz)
La Habana

Havana'ya 1 saat uzaklıkta turistik bir tepeden otoyol ve kara şahin manzarası :)


Bu ağaç kimbilir kaç devrim, kaç savaş, kaç insan gördü... Dalları yere ulaşınca kök salıyormuş. Saygıyla dokundum ben de tarih öncesi güzel ağaca.


Sabahları çok erken kalkıyorum burada. Normalde çok uyuyan biri olduğum halde, burada en geç 9da ayaktayım. Kahvaltı ettikten sonra dışarı çıktım, denize doğru yürüdüm. kayalık bir deniz kıyısı var. hava bunaltıcı sıcak değil, güzel ısıtan bir güneş var. Normalde Havana içinden pek denize girilmiyormuş. Deniz çok güzel gözükse de kayalık. Yine de bir kaç kişi yüzüyordu denizde. Ben de ayaklarımı suya soktum. Güzel güzel otururken ayaklarımı öpen küçük kaya balıklarından kıllandım, bilmediğim ülkenin bilmediğim denizinin bilmediğim küçük balıkları belki zehirlidir diye ayaklandım, tam tersi tarafa yürüdüm, neme lazım...







22 Aralık 2008 Pazartesi

20 Aralık Cumartesi Fotogünlük

2008, devrimin 50. yılı. Bir çok dükkanın vitrinini bu afiş süslüyor



Ben teyzeleri görünce dayanamadım tabii, hemen fotoğraf makinemi çıkardım. Onlar da hemen purolarını ağızlarına götürüp poz verdiler. Gülerek ayrılırken arkamdan bağırıyorlardı, "uno peso, uno peso" diye. Meğer parayla fotoğraf çektiriyolarmış :)

İstedikleri para birşey değil aslında. Ama işlerinin bu olduğunu düşünürsek, hiç de fena sayılmaz günlük gelirleri.




Havana sahilindeki tek sürekli yabancı: Atatürk


Deniz kenarındaki Amerikan elçiliğinin yanına uzun direkler dikip protesto etmek için siyah bayrak çekmişler

Kahya abinin karısının üvey büyükannesinin evi:)
İçinde mango ağaçları, guayaba dedikleri elma-armut-kavun karışımı bir meyvenin ağaçları, tavuklar, köpekler, deliler ve devlete ait öküzlerin olduğu 1000 dönümlük bir arazi. Öküz ya da inek burada da kutsal sayılıyormuş bir nevi. toprak sürmeye yaradığı için bu hayvanların sahibi devletmiş. Yani bir başka deyişle, dana eti yok, yasak! :)