19 Ocak 2009 Pazartesi

duvarlar





renk renk

tabii ki güzel şeyler de oluyor burada. Sokakta yürürken duyduğum müzik sesine takılıp izini bulduğum, uzun tahta sopaların üzerinde değişmişcesine salsa yapan bu jonglör-animatör grup gibi mesela. günüme renk kattılar, minnettarım :)






14 Ocak 2009 Çarşamba

şehirde



Burada ulaşım çeşitli yollardan yapılıyor. Taksi,otobüs, coco taksi, dolmuş ya da en popüler, en kolay ve en ucuz olan otostopla. Genç yaşlı herkes otostop çekiyor, normal karşılanıyor. Birkaç çeşit plaka kullanılıyor bir de. Sarı, mavi, kahverengi, siyah,beyaz, kırmızı vs. Yabancılar sarı, kiralık arabalar beyaz, devlete ait araçlar mavi... Mavi plakalı araçlar eğer boş gidiyorlarsa, otostop çekenleri almak zorundalar. Ben de birkaç defa otostop çektim. Bir kere sarı plakalı bir Alman'ın iki defa da Türk olduğumu duyunca çok şaşıran iki Kübalının. Gündüz gitmekte bir sorun yok da, gece dönerken ne olur ne olmaz diyip taksiye bindim. Tabii ki kazıklanmışım, Adem abi 5 CUC versen göbek atarlardı dedi sonra, 10 CUC verdiğimi duyunca. Neyse dedim napalım helal olsun :)



Toplu taşıma cok gelişmediği için otobüs sayısı az. İçerisi de çoğunlukla kalabalık oluyor. Ama hem otobüse binmiş olmak hem de taksiye daha fazla para yedirmemek için bir kez otobüsle gittim eve. Çok kalabalık değildi şansıma, en güzel tarafı ise otobüsün içinde müzik -tabii ki salsa- çalıyor olmasaydı. Hoş, 10 dakikalık yolu dolaşa dolaşa yarım saatte aldık ama yine de keyifliydi.



Faytonlar eski Havana'da dolaşmak için. Bizdeki gibi, fazla turistik.



Bisikletten bozma ve hayli ucuz bunlar var bir de. Sıcak havada, eskimiş civatalarla şoföre eziyet etmek istemediğim için hiç binmedim.



Coco taxi, benim favorim. Bildiğimiz scooterları hindistan cevizini andıracak biçimde modifiye ederek, 2 kişilik araçlara dönüştürmüşler. Normal taksilerden biraz daha ucuz ve havalandırma da bedava!

11 Ocak 2009 Pazar

tercero semana (3.hafta)




Havana'daki 3. haftam bitiyor bugün. Alıştım mı? Çok değil. Havana Vieja dedikleri Eski Havana'yı arşınlıyorum her izin günümde ve hala şaşırıyorum gördüklerime...

Buranın alışamadığım özelliklerinden biri heryerde kuyruk olması! Bizim gibi hızlı yaşayıp hızlı tüketen bünyeler için Yeni Dünya'da zaman, çoook yavaş akıyor. Herhangi bir şey için sıraya girmek son derece sıradan. Banka, market, restoran, tuvalet, otobüs, disko, kuaför... Ben en çok markette şaşırıyorum. Kasiyer ya da görevli eğer o gün iyi günündeyse flört ediyor, sohbet ediyor, şakalaşıyor. Kötü günündeyse de binbir nazla, "lütfen" ilgileniyor :) Bazen de şöyle bir şey oluyor, diyelim markete girmek için kapıda sıra bekliyorsunuz; önünüzde ya da arkanızda başka insanlar da var. Birden, marketin kapısını saray kapısı bekler gibi bekleyen görevli sigara içmeye karar veriyor. Ve çat! kilitleyip çıkıyor kapıyı. Dışarıdakiler içeri giremediği gibi, içeridekiler de dışarı çıkamıyor! Market görevlileri, devlet memurları oldukları için çok abartılı bir hırsızlık ya da terbiyesizlik yapmadıkları sürece kovulma ihtimalleri yok. İlgisizlik garantili hizmetlerine devam ediyorlar istedikleri gibi. Markete girerken el koydukları çantanızı, çıkarken de yaptığınız alışverişin fişini kontrol ediyorlar.





İşin komiği, Fidel'in "Ülkemiz insanlara maddesel zenginlikler sunmak için yoksul olsa da, onlara eşitlik duygusu, insanlık onuru sunamayacak kadar yoksul değildir" şeklindeki 'özlü' sözünün aksine, sistemin düşünme gücünü dahi ele geçirdiği insanlar, görünüşte sisteme karşı gelmemekle birlikte; ayda 25-30 CUC aldıkları maaşlı işlerinin yanında her türlü sahtecilik-hırsızlık-karaborsacılık-avantacılık işleriyle ayakta kalabiliyorlar. En yakınını bile ispiyonlamalarını salık vererek ya da dünyanın geri kalanından olan bitenden haberdar olmamaları için interneti yasaklayarak ayakta durabilen sisteme de kendilerince, gizliden gizliye böyle kafa tutuyorlar. Kime kızmalı? Her turiste ayaklı para makinesi muamelesi yapan; maddesel zenginlikten, haber alma özgürlüklerinden, karşı koyma isteklerinden tamamen uzakta, Karayip'in göbeğinde tropikal bir cezaevindeymişcesine; yine de ellerinden geldiği ya da satın alabildikleri rom şişesi kadar mutlu yaşayan Kübalılara mı? Oliver Stone'un Commandante filminde, "fuhuşun had safhada olmasına ne diyorsunuz?" sorusuna "eh,orospularımız güzeldir!" yanıtını veren Fidel'e mi? Yoksa, ağabeyinden aldığı bayrağı nispeten daha rahat bir rejim sağlayarak devam ettiren ancak bu yoksulluğu inatla görmezden gelerek "50 yıldır dayanıyoruz, gerekirse bir 50 yıl daha dayanırız" diyen Raul'a mı?
Ben, henüz 3 haftadır burdayım, henüz kimseye kızamıyorum ama hala çok şaşırıyorum...

8 Ocak 2009 Perşembe

Bunlar da Kübalı top modeller. Malecon'da gelecek sezon kıyafetleri için katalog çekiyorlardı.



Burası Playa Este. Kış mevsimi olduğu için plajlar sakin.



Ve sonunda Karayip denizi. Playa Larga...





5 Ocak 2009 Pazartesi

Besame Mucho









Malecon, Havana’nın merkeze, daha doğrusu eski ve turistik Havana’ya giderken bir kaç kilometre boyunca uzanan en büyük caddesi. Sol tarafta deniz, denizin önünde insanlar, sağda eskiden zengin Amerikalı ve Kübalılara ait olan, onların devrimden sonra kaçmalarının ardından da Castro tarafından en yoksul insanlara verilen görkemli evler var sıra sıra. Kemerli, sütunlu, balkonu okyanus manzaralı evlerin hepsi sanki dün bombalanmış gibi. Fidel’in özellikle onarım yaptırmadığı söyleniyor, içinde oturanların da zaten onaracak kadar paraları yok.





Malecon günün her saati insan kaynıyor. Rom’unu, birasını kapan Malecon’a koşuyor. En çok da sevgililere yarıyor Malecon. Kimse kimseye bakmıyor, yadırgamıyor. Her tür eğlence, açık hava, bol güneş... dedim ya, flört hayatın her anında ve serbest!




İspanyolca öğretmenim Sutrayel, bana ısrarla dilbilgisi öğretmeye çalışıyor. Bense günlük konuşmalardaki kelimelerin peşindeyim. O yüzden her dersin başında, onun bir gün önceden teksir kağıdına çektirdiği egzersiz fotokopilerinin üzerine, internetten çıkarttığım şarkı sözlerini koyuyorum. En son ders için seçtiğim şarkı Besame Mucho’ydu. Sözlerini artık anlıyorum ya, kaç gündür aynı şarkıyı dinliyorum kimbilir... Şimdi de sizin için gelsin :

Besame besame mucho,
Como si fuera esta noche
La ultima vez
Besame besame mucho
Que tengo miedo a perderte
Perderte despues

Quiero tenerte muy cerca
mirarme en tus ojos
verte junto a mi
Piensa que tal vez manana
yo ya estare lejos
muy lejos de aquí

Besame, besame mucho
Como si fuera esta la noche
la ultima vez
Besame, besame mucho
que tengo miedo a perderte
perderte despues

Felizidades / Todo por la revolucion




Yılbaşına ait fotoğraf yok. Çünkü yılbaşı Havana’da herhangi bir günden daha az coşkuyla kutlandı. Normalde insan kaynayan Malecon’da bile, kendini tropik eğlencelere hazırlayarak gelen ancak –belki de mevsimden, çünkü bizim için hava harika da olsa, Kübalılar için kış zamanı ve çoğunlukla evlerinde oturuyorlar- gördükleri karşısında şaşıran benim gibi turistler ve birkaç Kübalı dışında kimse yoktu. Haftaiçinde bile açık olan diskoların hepsi kapalıydı. Büyük otellerin düzenlediği eğlenceler ise epey tuzlu olduğundan gitmeyi tercih etmedik. Malecon’da girdik yeni yıla.... Saat 00.00 olduğunda, yani yeni yıla girdiğimizde, top atılan kaleden bu sefer bir değil tam oniki kez top atıldı, 10 dakikalık bir havai fişek gösterisi yapıldı, sonra da sessizce dağıldık.



Ancak ertesi gün, yani 1 Ocak’ta Malecon’un başlangıç noktasında, Amerikan irtibat bürosunun tam karşısındaki meydan olan Plaza Antiimperialist’e akın etti Havanalılar. Normalde Amerika’yı protesto etmek için siyah bayrak çekilmiş direklerde o gün Küba bayrakları dalgalanıyordu. Çünkü 1 Ocak 2009, devrimin 50. yıldönümüydü. Todo por la revolution, yani “herşey devrim için” sloganı altında, ünlü şarkıcılarının konserleri eşliğinde tempo tutup salsa yaptılar. Televizyonda Raul Castro bir konuşma yaptı, Fidel gazetelerdeki ağzından yazılmış yeni yıl ve yıldönümü kutlamaları dışında hiç gözükmedi ama Raul konuşmasını “Viva Cuba Libre, Viva Fidel” diye bitirdiğine göre Fidel (en azından kalplerde) hala yaşıyor olmalı :)